Search
English Turkish Sentence Translations Page 20698
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| She put me in a dungeon. | Beni zindana attı. | Fringe-1 | 2008 | |
| She filled my mind | Zihnimi sevdiğim insanların görüntüleri ile doldurdu. | Fringe-1 | 2008 | |
| And then tortured them ripping them apart | Hiçbiri gerçek değildi. | Fringe-1 | 2008 | |
| All the while | Aynı zamanda istediği cevabı kafamdan söküp almaya çalışıyordu. Cevabını istediğin bir soruyu bana soracaksın. | Fringe-1 | 2008 | |
| Trying to suck the answers she wanted | Öyleyse neden izin vermiyorsun? | Fringe-1 | 2008 | |
| But I couldn't | Ama ben yapamadım. | Fringe-1 | 2008 | |
| I couldn't give her what she wanted. | Ona istediğini veremedim. | Fringe-1 | 2008 | |
| Where were you dashiell? | Neredeydin, Dashiell? Ellerine bak. | Fringe-1 | 2008 | |
| I told you a dungeon. | Dedim ya, zindanda. | Fringe-1 | 2008 | |
| Not some fantasy you nitwit. | Dalga geçme benle, seni sersem. | Fringe-1 | 2008 | |
| Where were you really? | Gerçekten neredeydin? | Fringe-1 | 2008 | |
| Dungeon! A dungeon in a red castle! | Zindanda. Kırmızı bir kalede, bir zindanda. | Fringe-1 | 2008 | |
| You listen. You answer me. | Dinle. Cevap ver. | Fringe-1 | 2008 | |
| No listen. | Dinle. | Fringe-1 | 2008 | |
| This is the only way we find him. | Onu bulmamızın tek yolu bu. | Fringe-1 | 2008 | |
| None of it happened. | Hiçbiri olmadı. | Fringe-1 | 2008 | |
| Just a bad dream. | Bir kâbus. Eğer seni tanımasam, senin adamın... | Fringe-1 | 2008 | |
| You're making a terrible mistake. | Büyük bir hata yapıyorsun. Neyin gerçek olduğu Walter'ı pek ilgilendirmiyor gibi. | Fringe-1 | 2008 | |
| Despite whatever strings you've managed to pull | Hangi şartlarda olursa olsun, babanın bu hastaneden... | Fringe-1 | 2008 | |
| Your father is not mentally fit | Nasıl olur da ben... Dunham'ın zaten dengesiz olduğundan şüpheleniyorlar. | Fringe-1 | 2008 | |
| My personal assessment is that he's safer with me | Kanımca o benim yanımda senin yanında olduğundan daha güvende. | Fringe-1 | 2008 | |
| He may not be the picture of sanity | Aklıselimlik abidesi olmayabilir ama... | Fringe-1 | 2008 | |
| But yesterday when I saw him come through that door | ...dün gece onu bu kapıdan girerken gördüğümde değiştiğini anladım. | Fringe-1 | 2008 | |
| He was afraid. | Korkuyordu. Ne demeye getiriyorsun? Pasif bir alıcıya ihtiyacım var. Bu bir yatıştırıcı. | Fringe-1 | 2008 | |
| Are you saying that I somehow | Yani ben bir şekilde ona kasten zarar mı verdim? Konağa zarar verirsen organizma da zarar görür. | Fringe-1 | 2008 | |
| Office of homeland security. | İç Güvenlik. | Fringe-1 | 2008 | |
| How'd you pull this off? | Bunu nasıl başardın? Ne demek bu? | Fringe-1 | 2008 | |
| Meaning? | ...dün gece onu bu kapıdan girerken gördüğümde değiştiğini anladım. | Fringe-1 | 2008 | |
| Meaning that since you were here last | Şu demek, sen geldiğinde hakkında biraz araştırma yaptım. | Fringe-1 | 2008 | |
| Enrolling at m.I.t. | Sahte referanslarla M.I.T'ye yazılmışsın. | Fringe-1 | 2008 | |
| Based on fraudulent credentials | Sürebilir misin? | Fringe-1 | 2008 | |
| Starting businesses and failing | İşlere girmiş, çuvalladıktan sonra sonuçlarından kaçmışsın. Sen sert bir adamsın. Ben de öyle. | Fringe-1 | 2008 | |
| Do you have a point? | Sadede gelecek misin? | Fringe-1 | 2008 | |
| You are not a fit guardian for walter | Sen Walter için uygun bir vasi değilsin. | Fringe-1 | 2008 | |
| And I'm going to petition the state | Onu senin vesayetinden almaları için dilekçe vereceğim. | Fringe-1 | 2008 | |
| Whether you're willing to recognize it or not | Seni ister kabul et ister etme Walter bir tehdit... | Fringe-1 | 2008 | |
| Walter is a danger | Birileri arı gibi çalışıyormuş. Seninle geliyorum. | Fringe-1 | 2008 | |
| Both to himself and to others. | Kendine ve çevresindekilere karşı. | Fringe-1 | 2008 | |
| Then I guess the apple | Sanırım armut da dibine düşmüş. | Fringe-1 | 2008 | |
| 'Cause you may think you know what he's capable of | Onun neler yapabileceğini bilebilirsin ama... | Fringe-1 | 2008 | |
| I'd like to see my father now. | Şimdi babamı görebilir miyim? | Fringe-1 | 2008 | |
| Walter? | Walter? Walter, senin bir suçun yok. | Fringe-1 | 2008 | |
| I'd like to go now. | Gitmek istiyorum. ...ben de eşlik edebilir miyim? | Fringe-1 | 2008 | |
| Of course we're gonna go right now. | Elbette, gideceğiz. | Fringe-1 | 2008 | |
| I've I've failed. | Başaramadım. | Fringe-1 | 2008 | |
| It was all for nothing. | Her şey bir hiç uğrunaydı. | Fringe-1 | 2008 | |
| Dashiell went on and on | Dashiell tutarsız bir dangalak gibi tutturdu da, kırmızı kaledeki... Buradaki duvarda yazıyor. | Fringe-1 | 2008 | |
| About being taken to dungeons | İyi. Şehir merkezindeki bir güvenlik görevlisinden haber aldık. | Fringe-1 | 2008 | |
| And red castles. | ...bir zindana atılmış. | Fringe-1 | 2008 | |
| Son. | Evlat. Philip. Merhaba. | Fringe-1 | 2008 | |
| Is that what it's like to talk to me? | Benimle konuşmak da böyle bir şey mi? | Fringe-1 | 2008 | |
| Excuse me ma'am. | Affedersiniz, bayan. | Fringe-1 | 2008 | |
| I'm special agent francis with the f.b.I. | Ben FBI'dan özel Ajan Francis. | Fringe-1 | 2008 | |
| I was wondering if you'd seen this boy. | Peki onu bulduğumuzda ne yapacağız ki? Acaba bu çocuğu gördünüz mü? Ben Stockton. 10 yaşında. | Fringe-1 | 2008 | |
| His name's ben stockton. He's ten years old. | Bu geceye kadar. Bu geceye kadar. | Fringe-1 | 2008 | |
| No I'm sorry. What happened to him? | Hayır, üzgünüm. Ona ne oldu ki? | Fringe-1 | 2008 | |
| This is dunham. | Dunham. | Fringe-1 | 2008 | |
| Hey it's me. | Benim. | Fringe-1 | 2008 | |
| I want you to know he's out. | Çıktığını haber vereyim dedim. Duyguları yoğunlaştıkça daha da bulaşıcı hale gelebilir. | Fringe-1 | 2008 | |
| Oh good! | Rüyalara olan bağımlılığı onun kâbusu oldu. | Fringe-1 | 2008 | |
| How's he doing? | Nasıl? | Fringe-1 | 2008 | |
| Yeah he's okay | Fena değil. | Fringe-1 | 2008 | |
| But I hope you got a lead there | Umarım başka bir şey bulmuşsundur. Çünkü burada elde var sıfır. | Fringe-1 | 2008 | |
| So he wasn't able to connect with dashiell? | Lütfen canımı yakma. | Fringe-1 | 2008 | |
| No he's taking it pretty hard. | Doğru düzgün konuşmuyor. Anca kendini paralıyormuş. | Fringe-1 | 2008 | |
| Did he get anything? | Hiç mi bir şey söylememiş? | Fringe-1 | 2008 | |
| He just said the guy was babbling on | Sadece zindan ve kırmızı kalelerden bahsetmiş. | Fringe-1 | 2008 | |
| He did what he could. | O elinden geleni yaptı. İyi olduğuna çok sevindim. | Fringe-1 | 2008 | |
| I I'm just glad he's okay. | Yükleme miktarı %97. | Fringe-1 | 2008 | |
| Yeah me too. | Evet, ben de. Lütfen yapma. Lütfen yere yat! | Fringe-1 | 2008 | |
| Okay if any red castles appear | Eğer bir kırmızı kale görürsem sana haber veririm. | Fringe-1 | 2008 | |
| This place looks like | Bu yer uzun süredir kullanılmamışa benziyor. | Fringe-1 | 2008 | |
| It's francis. | Francis. Sergilediğin yeteneği... | Fringe-1 | 2008 | |
| Need you to pull up | Bir adresin mülkiyeti için bir araştırma istiyorum. | Fringe-1 | 2008 | |
| A property search on an address for me. | 627 no'lu uçuşu? | Fringe-1 | 2008 | |
| Charlie. Yeah. | Charlie. Evet. | Fringe-1 | 2008 | |
| I think I found something. | Sanırım bir şey buldum. Bulduklarına bakılırsa, izini sürebilecek hiçbir şeyin yok. | Fringe-1 | 2008 | |
| Watch yourself. | Dikkatli ol. | Fringe-1 | 2008 | |
| Oh thank god. | Tanrı'ya şükür. | Fringe-1 | 2008 | |
| Put your hands in the air! | Ellerini kaldır! | Fringe-1 | 2008 | |
| She was just there. | Demin oradaydı. | Fringe-1 | 2008 | |
| Nice to be home right? | Evde olmak güzel, ha? | Fringe-1 | 2008 | |
| This place is filthy. | Evi pislik götürüyor. | Fringe-1 | 2008 | |
| Did you have a party while I was gone? | Ben yokken parti mi verdin? | Fringe-1 | 2008 | |
| No dad I didn't have a party. | Hayır, Walter. Parti falan vermedim. | Fringe-1 | 2008 | |
| I don't want you | Yanlış anlama ama... | Fringe-1 | 2008 | |
| But I need space. | ...bana bir yer lazım. | Fringe-1 | 2008 | |
| Sorry to spring this on you so suddenly | Böyle aniden söylediğim için kusura bakma... | Fringe-1 | 2008 | |
| But these quarters are very cramped. | ...ama burası çok dar. | Fringe-1 | 2008 | |
| I think I am ready for my own room. | Sanırım kendi odama geçme vaktim geldi. | Fringe-1 | 2008 | |
| That's that's not a problem. | Bu sorun değil. | Fringe-1 | 2008 | |
| I can talk to olivia tomorrow | Sana kampüsten bir ev bulması için yarın Olivia ile konuşurum. | Fringe-1 | 2008 | |
| Thank you son. | Teşekkürler, evlat. Tanığımız öldü. | Fringe-1 | 2008 | |
| Got it. | Biraz gelir misin? Aldım. | Fringe-1 | 2008 | |
| Now let's see if it really does what you said it would. | Bakalım dediğin şeyi gerçekten yapıyor muymuş. | Fringe-1 | 2008 | |
| Where's the equation? | Denklem nerede? | Fringe-1 | 2008 | |
| Seems crazy | Birkaç sayının bir makineyi bu şekilde çalıştırdığı düşüncesi çok çılgınca. | Fringe-1 | 2008 | |
| Look around your house | Evine bak, ofisine, mutfağına... | Fringe-1 | 2008 | |
| Numbers make everything work. | Her şeyi çalıştıran sayılardır. | Fringe-1 | 2008 | |
| Here we go. | İşte başlıyor. O nasıl? Sonia ve ben... | Fringe-1 | 2008 |