Search
English Turkish Sentence Translations Page 178892
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| My wife will be here at any moment. | Karım her an gelebilir. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| If you say so, sir. Ring the bell when you want something. | Öyle diyorsanız. Bir şey isterseniz zili çalın. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You did deliver my letter, yes? I delivered it myself, sir. | Mektubumu gönderdin mi? Kendim teslim ettim. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Is there no one else I might call on? | Başka haber verebileceğim kimse yok mu? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| My brother, I suppose. | Erkek kardeşim sanırım. Ama Becky'nin geleceğini bildiğim halde... | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| But I hardly like to trouble him when I know that Becky will be on her way before too long. | ...onu rahatsız etmek istemem. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Even so, sir. | Öyle bile olsa efendim. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Poor Rawdon. He's in prison. | Zavallı Rawdon. Hapiste. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I know. I'll send my man Wenham with the bail tomorrow. | Biliyorum. Yarın adamım Wenham'ı yollarım. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| One night won't kill him. | Bir gece kalmak onu öldürmez. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Heaven knows he's on familiar territory. | Üstelik yabancısı değil. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Oh, Becky. Thank God. | Becky. Tanrı'ya şükür! | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| It is I, Rawdon. It's Jane. | Benim, Rawdon. Jane. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| When your note came, I read it. | Notun geldiğinde ben okudum. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I've paid Mr. Moss. | Bay Moss'un parasını verdim. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| This is no place for a woman like you. | Burası senin gibi bir kadına göre bir yer değil. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You should not have come here. I'm not worth it. | Buraya gelmemeliydin. Ben buna değmem. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Yes, you are. You are worth it. | Evet, değersin. Değersin. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I want to change, Jane. | Değişmek istiyorum Jane. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I mean to make a different life for Rawdy and I. | Yani Rawdy ve benim için farklı bir hayat. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| At least I mean to try. Then you will succeed. | En azından denemek istiyorum. Öyleyse başaracaksın. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Now, get your things and I'll take you home. | Şimdi eşyalarını al, seni eve götüreyim. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I must apologize... | Aşırı coşkum için özür dilemem gerekir. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You need no forgiveness from me. | Benim bağışlamama ihtiyacımız yok. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Oh, but I do. I need your forgiveness. | Var. Bağışlamanıza ihtiyacım var. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| And your love. | Ve aşkınıza. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Suppose my wish is to finish now, if I ask no other favor? | Ya dileğim şimdi bitirmekse? Ya sizden başka iyilik istemezsem? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You've had your wishes, Mrs. Crawley. | Dileklerinizi elde ettiniz Bayan Crawley. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Crawley. What kept you? | Crawley. Sizi geciktiren ne? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Nothing happened, Rawdon. I beg you to believe me. I'm innocent. | Hiçbir şey olmadı Rawdon. Yalvarırım inan bana. Masumum. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| What are you two scheming about? Tell him I'm innocent. | Siz ikiniz ne kaynatıyorsunuz? Ona masum olduğumu söyleyin. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You, innocent? When my money has bought every trinket on your body? | Siz mi masumsunuz? Üstünüzdeki her takı benim paramla alınmışken. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Let me pass, sir. You cowardly, villainous liar! | Bırakın, geçeyim bayım. Seni korkak, alçak yalancı! | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Rawdon! Rawdon, don't! What are you doing? | Rawdon! Rawdon, yapma! Ne yapıyorsun? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Take off that necklace. | Çıkar o kolyeyi. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Now get out! | Şimdi def ol! | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Open it! Open it. | Aç şunu! Aç şunu. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I want to know if you or he are lying. Open it! | Sen mi yalan söylüyorsun yoksa o mu, bilmek istiyorum. Aç! | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| A thousand pounds. | Bin Pound. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You might have spared me a hundred, Becky. | Yüzünü bana ayırabilirdin Becky. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I always shared with you. | Ben seninle hep paylaştım. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Rawdon! Rawdon, wait! | Rawdon! Rawdon, bekle! | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Please.! Forgive me. | Lütfen bağışla beni! | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I made a grave mistake. I'm sorry. | Büyük bir hata yaptım. Üzgünüm. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You cannot know the journey that I have made. | Neler çektiğimi bilemezsin. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Oh, I should. I traveled with you. | Bilirim. Ben de seninle çektim. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Not from the beginning. | Başlangıçtan beri değil. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Please, Rawdon. | Lütfen Rawdon. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| In my way, I've loved you. | Kendi tarzımda seni sevdim. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Then that is your misfortune. Good bye, Rebecca. | Öyleyse bu senin talihsizliğin. Elveda Rebecca. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| "Following the premature death of His Excellency, the Governor of Coventry Island, | "Coventry Island valisinin zamansız ölümünün ardından... | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| "we hear the post is to be offered to the distinguished veteran of Waterloo, | ...bu görevin, Waterloo gazisi Albay Rawdon Crawley'e... | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Colonel Rawdon Crawley." | ...önerildiğini duyduk." | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Well, this is excellent. | Bu mükemmel. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Excellent be damned! | Mükemmel mi? Tam tersi! | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| The place is a graveyard, and it is Steyne who sends me to it. | Orası bir mezarlık ve beni oraya gönderen de Steyne. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Well, whatever the reason, | Sebebi ne olursa olsun... | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| this is a chance and you must take it. | ...bu bir şans ve bunu kabul etmelisin. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Good boy. Steady now. | Aferin oğlum. Kımıldama. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| My life has not been much. | Hayatım pek başarılı olmadı. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Everything I've touched has turned to dust, | Şu çocuk dışında... | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| except that boy. | ...dokunduğum her şey toza dönüştü. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Would you take care of him for me? | Benim için ona bakar mısın? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Rawdon, I promise you I will love him as my own. | Rawdon, söz veriyorum, kendi çocuğum gibi seveceğim. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I do already. | Zaten seviyorum. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Him. | Bir şişe şampanyayı sizin ödeyeceğinizi söylüyor. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Who? Who said that? | Kim? Bunu kim söyledi? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Madame de Crawley. | Madam Crawley. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Place your bets. | Fişlerinizi sürün. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I'm sorry, I don't speak... Is this your first time in the casino? | Özür dilerim, ben... Kumarhaneye ilk gelişiniz mi? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| And if it is? You must use your beginner's luck wisely. | Öyleyse ne olacak? O zaman acemi şansını iyi kullanın. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| The chance will not come again. | Şans tekrar gelmez. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| George. What would Amelia say if she knew you were here? | George. Amelia burada olduğunu bilse ne der? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Not now, Dobbin. May I present... | Şimdi değil Dobbin. Seni... | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| But I know the major very well. | Binbaşı'yı çok iyi tanırım. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Mrs. Crawley. | Bayan Crawley. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Don't tell me it is the infamous Mrs. Crawley. George. | Şu adı kötüye çıkmış olan mı Bayan Crawley mi? George. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| It is, sir. So your mother must be traveling on the continent. | Ta kendisi bayım. Anneniz Avrupa'da seyahat ediyor olmalı. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Your grandfather forgave her in the end? | Büyükbabanız sonunda onu bağışladı mı? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| He did, God bless him. He left her well provided for. | Bağışladı. Tanrı onu kutsasın. İyi de bir miras bıraktı. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| We've been traveling with my mother's friend. | Annemin arkadaşıyla seyahatteyiz. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Alas, Major Dobbin, are you still only her friend? | Binbaşı Dobbin, hala sadece arkadaşı mısınız? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You must see Mama. Come tomorrow. | Annemi görmelisiniz. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| We're at the Erbprinz Hotel. | Yarın gelin. Erbprinz Oteli'ndeyiz. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| She won't want to be disturbed. | Rahatsız edilmek istemeyecek. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Major Dobbin, I don't remember you for a tease. | Binbaşı Dobbin, sizi yüz verip vazgeçen biri olarak hatırlamıyorum. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| I would love to. Tell her I'll be there in the morning. | Bayılırım. Sabah geleceğimi söyleyin. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You must have known my father. | Babamı tanımış olmalısınız. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Do you think I'm like him? | Sizce ona benziyor muyum? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| It is not your place to issue invitations. But if she's an old friend... | Davet etmeye hakkın yok. Ama eski bir arkadaşsa... | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| She's an old acquaintance. It's not the same. Your mother won't wish to see her. | Eski tanıdık, aynı şey değil. Annen onu görmek istemeyecek. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Of course I want to see her. | Elbette Becky'yi görmek isterim. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Becky. How could I not? | Nasıl istemem ki? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| That little devil brings mischief wherever she goes. She killed her husband. | O şeytan gittiği her yere felaket taşıyor. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| He died of tropical fever. | Kocasını öldürdü. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| You can hardly lay that at her door. Can't I? | Adam tropikal ateşten öldü. Suçunu ona yükleyemezsin. Yükleyemez miyim? | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| They took her son from her. | Oğlunu elinden aldılar. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Rubbish. Rawdon took the boy away because cats are better mothers. | Saçma! Oğlunu Rawdon uzaklaştırdı çünkü kediler bile daha iyi annedir. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| And what do you know of motherhood? You have no child. | Sen annelikten ne anlarsın? Çocuğun yok. | Vanity Fair-3 | 2004 | |
| Don't I know it? | Anlamaz mıyım? | Vanity Fair-3 | 2004 |