Search
English Turkish Sentence Translations Page 177328
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| <b> Chaney: Until it locks. I know how to do it.</b> | Sürgüle. Nasıl yapılacağını biliyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You will not go with me?</b> | Benimle gelmiyor musun? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Naw, it's just the other way around.</b> | Hayır, tam tersi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You're going with me.</b> | Sen benimle geliyorsun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm...AAAH!</b> | Ben… AAAH! Ben... Ben... Ben... Ben... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I did not think you would do it.</b> | Yapacağını sanmıyordum. Yapacağını düşünmemiştim. Yapacağını düşünmemiştim. Yapacağını düşünmemiştim. Yapacağını düşünmemiştim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> What do you think now? One of my short ribs is broken.</b> | Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You killed my father when he was trying to help you.</b> | Babam sana yardım etmeye çalışırken sen onu öldürdün. Babamı sana yardım etmeye çalıştığı sırada öldürdün. Babamı sana yardım etmeye çalıştığı sırada öldürdün. Babamı sana yardım etmeye çalıştığı sırada öldürdün. Babamı sana yardım etmeye çalıştığı sırada öldürdün. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have one of the gold pieces you stole from him. Now give me the other.</b> | Ondan çaldığın iki altın sikkeden biri bende. Şimdi diğerini ver. Ondan çaldığın iki altından biri bende. Şimdi diğerini de ver. Ondan çaldığın iki altından biri bende. Şimdi diğerini de ver. Ondan çaldığın iki altından biri bende. Şimdi diğerini de ver. Ondan çaldığın iki altından biri bende. Şimdi diğerini de ver. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm down here.</b> | Burdayım. Aşağıdayım. Şimdi de Çocuğun teki tarafından vuruldum. Aşağıdayım. Şimdi de Çocuğun teki tarafından vuruldum. Aşağıdayım. Şimdi de çocuğun teki tarafından vuruldum. Aşağıdayım. Şimdi de çocuğun teki tarafından vuruldum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And now I'm shot by a child??</b> | Şimdi de bir çocuk tarafından vuruldum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Chaney's taken into custody.</b> | Chaney gözaltında. Chaney'yi tutukluyorum. Chaney'yi tutukluyorum. Chaney'yi tutukluyorum. Chaney'yi tutukluyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: Help me.</b> | Yardım et. Yardım et. Mattie! Yardım et. Mattie! Yardım et. Mattie! Yardım et. Mattie! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>MATTIE!</b> | MATTIE! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: Marshall.</b> | Şef. Marşal! Marşal! Şerif! Şerif! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Man: Take them horses you got, and move.</b> | Yakaladığına bak, ahmak. Bak kimi getirdin, aptal. Bak kimi getirdin, aptal. Atları al ve yürü. Atları al ve yürü. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Tom, get up on that hill, don't you stop.</b> | Bob, tırman şu yokuşu, durayım deme. Bob, tepeye kadar çık, sakın durma. Bob, tepeye kadar çık, sakın durma. Tom, tepeye kadar çık, sakın durma. Tom, tepeye kadar çık, sakın durma. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Who all's down there?</b> | Aşağıda kim var? Aşağıda kim var? Marşal Cogburn ve 50 kanun görevlisi daha. Aşağıda kim var? Marşal Cogburn ve 50 kanun görevlisi daha. Aşağıda kim var? Şerif Cogburn ve 50 kanun görevlisi daha. Aşağıda kim var? Şerif Cogburn ve 50 kanun görevlisi daha. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Marshall Cogburn and fifty more officers.</b> | Şef Cogburn ve elli polis daha. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You tell me another lie and I'll stove your head in.</b> | Bir yalan daha söylersen kafatasını beynine gömerim. Bir yalan daha söylersen beynini uçururum. Sadece Marşal. Bir yalan daha söylersen beynini uçururum. Sadece Marşal. Bir yalan daha söylersen beynini uçururum. Sadece Şerif. Bir yalan daha söylersen beynini uçururum. Sadece Şerif. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Just the Marshall.</b> | Sadece Şef. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster.</b> | Rooster. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>(Shouts) Cogburn!</b> | Cogburn! Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You hear me?</b> | Beni duyuyor musun? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You answer me, Rooster.</b> | Cevap ver, Rooster. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will kill this girl.</b> | Bu kızı öldürürüm. Kızı öldürürüm. Yaparım biliyorsun. Kızı öldürürüm. Yaparım biliyorsun. Kızı öldürürüm. Yaparım biliyorsun. Kızı öldürürüm. Yaparım biliyorsun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You know I will do it.</b> | Bilirsin yaparım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: The girl is nothing to me, she's a runaway from Arkansas.</b> | O kızın benim için bir değeri yok, ben senin peşindeyim. Kız benim için değersiz, ben senin peşindeyim. Kız benim için değersiz, ben senin peşindeyim. Kız benim için değersiz, Arkansas'tan kaçıp gelmiş. Kız benim için değersiz, Arkansas'tan kaçıp gelmiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is all very well.</b> | Çok iyi öyleyse. O zaman sorun yok. Öldürmemi tavsiye eder misin? O zaman sorun yok. Öldürmemi tavsiye eder misin? O zaman sorun yok. Öldürmemi tavsiye eder misin? O zaman sorun yok. Öldürmemi tavsiye eder misin? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Do you advise that I kill her?</b> | Yani öldürmemin sakıncası yok mu? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Do what you think is best, Ned.</b> | En iyisinin hangisi olduğunu düşünüyorsan onu yap, Ned. Ne düşünüyorsan yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne düşünüyorsan yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne istersen yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne istersen yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>She's nothing to me but a lost child.</b> | Benim için kayıp bir çocuktan fazlası değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Think it over, first.</b> | İyice düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have already thought it over.</b> | Yeterince düşündüm. Çoktan düşündüm bile. Seni iki katı hızlı gömeceğim. Çoktan düşündüm bile. Seni iki katı hızlı gömeceğim. Çoktan düşündüm bile. Atına bin hemen. Çoktan düşündüm bile. Atına bin hemen. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You'll get mounted double fast.</b> | İki katı hızla gömüleceksin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If I see you riding over that bald ridge to the northwest.</b> | Şu kel tepede kuzeybatıya doğru atını sürdüğünü gösterirsen Kuzeybatı tarafındaki sırttan geldiğini görürsem, kızın hayatını bağışlayacağım. Kuzeybatı tarafındaki sırttan geldiğini görürsem, kızın hayatını bağışlayacağım. Kuzeybatı tarafındaki sırttan gitiğini görürsem, kızın hayatını bağışlayacağım. Kuzeybatı tarafındaki sırttan gitiğini görürsem, kızın hayatını bağışlayacağım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will spare the girl.</b> | Kızı serbest bırakırım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You have five minutes.</b> | Beş dakikan var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: There will be a party of Marshall�s here soon, Ned.</b> | Yakında polis şeflerinin hoş geldin partisi olacak burada, Ned. Birazdan buraya bir sürü Marşal gelir, Ned. Birazdan buraya bir sürü Marşal gelir, Ned. Birazdan buraya bir sürü Şerif gelir, Ned. Birazdan buraya bir sürü Şerif gelir, Ned. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Let me have the girl and Chaney and I will mislead them for six hours.</b> | İzin ver kızı ve Chaney’i alayım, sonra da seni bir müddet rahat bırakayım. Kızı ve Chaney'yi almama müsaade et ben de ikinizi bırakayım. Kızı ve Chaney'yi almama müsaade et ben de ikinizi bırakayım. Kızı ve Chaney'yi almama müsaade et ben de onları 6 saatliğine yanlış yönlendireyim. Kızı ve Chaney'yi almama müsaade et ben de onları 6 saatliğine yanlış yönlendireyim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Too thin, Rooster.</b> | Hiç ikna edici değil Rooster. Hiç uğraşma, Rooster. Hiç uğraşma, Rooster. Hiç uğraşma, Rooster. Hiç uğraşma, Rooster. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Too thin.</b> | Hiç değil. Hiç boşa uğraşma. Hiç boşa uğraşma. Hiç boşa uğraşma. Hiç boşa uğraşma. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Your five minutes is running.</b> | Beş dakikan işliyor. Beş dakikan doluyor. Daha fazla konuşmak yok. Beş dakikan doluyor. Daha fazla konuşmak yok. Beş dakikan doluyor. Daha fazla konuşmak yok. Beş dakikan doluyor. Daha fazla konuşmak yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No more talk.</b> | Daha fazla konuşma yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Run up that hill.</b> | Şu bayırı çıkacağız. Tepeye doğru çık. Tepeye doğru çık. Tepeye doğru çık. Tepeye doğru çık. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Farrell, see to Tom's wound.</b> | Henüz ortalıkta kimse yok. İşte geldik. İşte geldik. Farrell, Tom'un yaralarına bak. Farrell, Tom'un yaralarına bak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Can I have some of that bacon?</b> | Şu pastırmadan biraz alabilir miyim? Pastırmadan biraz alabilir miyim? Pastırmadan biraz alabilir miyim? Pastırmadan biraz alabilir miyim? Pastırmadan biraz alabilir miyim? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You can help yourself.</b> | Kafana göre takıl. Keyfine bak. Birazdan kahve de olur. Keyfine bak. Birazdan kahve de olur. Keyfine bak. Birazdan kahve de olur. Keyfine bak. Birazdan kahve de olur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They'll soon be coffee.</b> | Birazdan kahve de olur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I do not drink Coffee, I am fourteen.</b> | Ben daha kahve içmiyorum, on dört yaşındayım. Kahve içmiyorum, daha 14 yaşındayım. Kahve içmiyorum, daha 14 yaşındayım. Kahve içmiyorum, daha 14 yaşındayım. Kahve içmiyorum, daha 14 yaşındayım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well we do not have buttermilk, and we do not have bread.</b> | Ama yayık ayranımız yok, ekmeğimiz de yok. Elimizde ne ayran ne de ekmek var. Erzağımız az. Elimizde ne ayran ne de ekmek var. Erzağımız az. Elimizde ne ayran ne de ekmek var. Erzağımız az. Elimizde ne ayran ne de ekmek var. Erzağımız az. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We are poorly supplied.</b> | Tedariğimiz çok zayıf. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Where is she? What are you doing here?</b> | Nerede o? Ne yapıyorsun burada? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I aught to ring your scrawny neck.</b> | Senin cılız boynunu çevirmeliydim. O sıska boğazını sıkacağım! Bırak artık! O sıska boğazını sıkacağım! Bırak artık! O sıska boğazını sıkacağım! Bırak artık! O sıska boğazını sıkacağım! Bırak artık! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You let that go.</b> | Bırak şunu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What happened, huh?</b> | Ne oldu, ha? Ne oldu, ha? Anlatayım da haklı olduğumu gör. Ne oldu, ha? Anlatayım da haklı olduğumu gör. Ne oldu, ha? Anlatayım da haklı olduğumu gör. Ne oldu, ha? Anlatayım da haklı olduğumu gör. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will tell you, and you will see that I am in the right.</b> | Sana söyleyeyim ki haklı olduğumu anla. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Tom Chaney there shot my father to death,</b> | Tom Chaney, şurdaki, babamı vurarak öldürdü Tom Chaney, Fort Smith'de babamı vurarak öldürdü... Tom Chaney, Fort Smith'de babamı vurarak öldürdü... Tom Chaney, Fort Smith'de babamı vurarak öldürdü... Tom Chaney, Fort Smith'de babamı vurarak öldürdü... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>at Fort Smith and robbed him of..</b> | Fort Smith’te. Ve iki altın sikkesini | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>two gold pieces and stole his mare.</b> | cebinden çaldı, kısrağını da aldı. ...ve onun iki altınıyla bir kısrağını çaldı. ...ve onun iki altınıyla bir kısrağını çaldı. ...ve onun iki altınıyla bir kısrağını çaldı. ...ve onun iki altınıyla bir kısrağını çaldı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I was informed that Mr. Cogburn had grit, and I hired him to find the murderer.</b> | Bay Corburn’ün bu işte iyi olduğunu duydum. Ve katili bulması için onu tuttum. Aslında Bay Cogburn'u bilgilendiren ve onu katili bulması için tutan bendim. Aslında Bay Cogburn'u bilgilendiren ve onu katili bulması için tutan bendim. Bay Cogburn'ün cesur biri olduğunu söylediler ve onu katili bulması için tutan bendim. Bay Cogburn'ün cesur biri olduğunu söylediler ve onu katili bulması için tutan bendim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Few minutes ago I came upon Chaney watering the horses.</b> | Birkaç dakika önce atlarına su içirirken Chaney’i fark ettim. Biraz önce Chaney'yi atları sularken gördüm. Biraz önce Chaney'yi atları sularken gördüm. Biraz önce Chaney atları sularken karşılaştım. Biraz önce Chaney atları sularken karşılaştım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: He would not be taken in charge and I shot him.</b> | Olacakları kabullendi ve onu vurdum. Suçunu kabul etti ve ben de onu vurdum. Suçunu kabul etti ve ben de onu vurdum. Bizimle gelmeyecekti ve ben de onu vurdum. Bizimle gelmeyecekti ve ben de onu vurdum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If I had killed him I would not now be in this fix, but my revolver misfired.</b> | Onu öldürseydim böyle bir belaya batmazdım, ama silahım tutukluk yaptı. Onu öldürmüş olsaydım bu durumda olmazdım, ama silahım tutukluk yaptı. Onu öldürmüş olsaydım bu durumda olmazdım, ama silahım tutukluk yaptı. Onu öldürmüş olsaydım bu durumda olmazdım, ama revolverim tutukluk yaptı. Onu öldürmüş olsaydım bu durumda olmazdım, ama revolverim tutukluk yaptı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That will do it.</b> | Yapar. Evet, yaparlar. Her seferinde seni küçük düşürürler. Evet, yaparlar. Her seferinde seni küçük düşürürler. Evet, yaparlar. Her seferinde seni küçük düşürürler. Evet, yaparlar. Her seferinde seni küçük düşürürler. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It will embarrass you every time.</b> | Her seferinde seni utandırır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Most girls like to play pretties, but you like guns, do you?</b> | Çoğu kızlar evcilik oynamayı sever, ama sen silahları seviyorsun, öyle mi? Çoğu kız oyun oynamayı sever, ama sen silahları seviyorsun, değil mi? Çoğu kız oyun oynamayı sever, ama sen silahları seviyorsun, değil mi? Çoğu kız evcilik oynamayı sever, ama sen silahları seviyorsun, değil mi? Çoğu kız evcilik oynamayı sever, ama sen silahları seviyorsun, değil mi? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I do not care a thing in the world about guns. If I did I would have one that worked.</b> | Silahlar zerre kadar umurumda değil. Olsaydı düzgün çalışan bir silahım olurdu. Silahlardan hiç anlamam bile. Anlıyor olsaydım silahım çalışırdı. Silahlardan hiç anlamam bile. Anlıyor olsaydım silahım çalışırdı. Silahım çalışıyor olsaydı dünyadaki hiçbir silahı umursamazdım bile. Silahım çalışıyor olsaydı dünyadaki hiçbir silahı umursamazdım bile. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I was shot in an ambush, Ned.</b> | Pusu kurup vurdular beni, Ned. Pusuya düşürülerek vuruldum, Ned. Pusuya düşürülerek vuruldum, Ned. Pusuya düşürülerek vuruldum, Ned. Pusuya düşürülerek vuruldum, Ned. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The Horses were blowing and making noise, it was that officer that got me.</b> | Atlar huzursuzdu gürültü yapıyorlardı, beni vuran şefti. Atlar çok ses yaptı ve görevli de beni vurdu. Atlar çok ses yaptı ve görevli de beni vurdu. Atlar çok ses yaptı ve görevli de beni vurdu. Atlar çok ses yaptı ve görevli de beni vurdu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How can you sit there and tell such a big story?</b> | Nasıl orada oturup böyle bir hikaye anlatabiliyorsun? Nasıl orada öylece oturmuş böyle bir şeyi söyleyebiliyorsun? Nasıl orada öylece oturmuş böyle bir şeyi söyleyebiliyorsun? Nasıl orada öylece oturmuş böyle bir şeyi söyleyebiliyorsun? Nasıl orada öylece oturmuş böyle bir şeyi söyleyebiliyorsun? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That pit is a hundred feet deep, and I will throw you in it,</b> | Şu çukurun derinliği otuz metre, ve seni içine atacağım. O çukur yüz adım derinliğinde, ve seni içine atacağım. O çukur yüz adım derinliğinde, ve seni içine atacağım. O çukur yüz adım derinliğinde ve seni içine atacağım. O çukur yüz adım derinliğinde ve seni içine atacağım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>and leave you to scream and rot.</b> | Seni çığlıklar içinde çürümeye terk edeceğim. Sen avazın çıktığı kadar çığlık atarken, ben çekip gideceğim. Sen avazın çıktığı kadar çığlık atarken, ben çekip gideceğim. Sen avazın çıktığı kadar çığlık atarken, ben çekip gideceğim. Sen avazın çıktığı kadar çığlık atarken, ben çekip gideceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> How do you like that? No you won't.</b> | Bu hoşuna gitti mi? Sen öyle san. Buna ne dersin? Yapmayacaksın. Buna ne dersin? Yapmayacaksın. Buna ne dersin? Hayır, yapmayacaksın. Buna ne dersin? Hayır, yapmayacaksın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>This man will not let you have your way. He's your boss and you have to do as he tells you.</b> | Bu adam düşündüğün şeyi yapmana izin vermeyecek. O senin patronun ve o ne derse onu yapmak zorundasın. Bu adam sana izin vermeyecek. O senin patronun ve ne derse yapmak zorundasın. Bu adam sana izin vermeyecek. O senin patronun ve ne derse yapmak zorundasın. Bu adam sana izin vermeyecek. O senin patronun ve ne derse yapmak zorundasın. Bu adam sana izin vermeyecek. O senin patronun ve ne derse yapmak zorundasın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Aw, nothings going my way.</b> | Hiçbir şey yolumdan alıkoyamaz beni. Kimse benim önümde duramaz. Kimse benim önümde duramaz. Kimse benim önümde duramaz. Kimse benim önümde duramaz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Was that Rooster that waylaid us the night before last?</b> | Önceki gece bizimkilere pusu kuran Rooster mıydı? Geçen gece bize pusu kuran Rooster mıydı? Marşal Cogburn ve bendik. Geçen gece bize pusu kuran Rooster mıydı? Marşal Cogburn ve bendik. Geçen gece bize pusu kuran Rooster mıydı? Şerif Cogburn ve bendik. Geçen gece bize pusu kuran Rooster mıydı? Şerif Cogburn ve bendik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It was Marshall Cogburn and myself.</b> | Şef Cogburn ve bendik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You and Cogburn.</b> | Sen ve, Cogburn. Sen ve Cogburn. Sen ve Cogburn. Sen ve Cogburn. Sen ve Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Quite the posse.</b> | Ne ekip ama. Sağlam bir ekip olmuşsunuz. Sağlam bir ekip olmuşsunuz. Ekip diye buna derim. Ekip diye buna derim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Doctor: Let us move, Ned.</b> | Harekete geçelim, Ned. Bırak gidelim, Ned. Zamanı geldiğinde, doktor. Bırak gidelim, Ned. Zamanı geldiğinde, doktor. Bırak gidelim, Ned. Zamanı geldiğinde, doktor. Bırak gidelim, Ned. Zamanı geldiğinde, doktor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>In good time, Doctor.</b> | Uygun zamanda, Doktor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What happened to Quincy, and the kid?</b> | Quincy’ye ve çocuğa ne oldu? Quincy'yle o çocuğa ne oldu? Quincy'yle o çocuğa ne oldu? Quincy'yle o çocuğa ne oldu? Quincy'yle o çocuğa ne oldu? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They are both dead.</b> | İkisi de öldüler. İkisi de öldü. İkisi de öldü. İkisi de öldü. İkisi de öldü. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I was in the very middle of it, it was a terrible thing to see.</b> | Olayın tam ortasındaydım, görmek çok fenaydı. Her şey birbirine karışmıştı, berbat bir durumdu. Her şey birbirine karışmıştı, berbat bir durumdu. Olayın ortasında kalmıştım, berbat bir durumdu. Olayın ortasında kalmıştım, berbat bir durumdu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Doctor: Please, let us move, Ned.</b> | Lütfen, bırak harekete geçelim, Ned. Lütfen, harekete geçelim, Ned. Marşal gitti. Lütfen, harekete geçelim, Ned. Marşal gitti. Lütfen, harekete geçelim, Ned. Şerif gitti. Lütfen, harekete geçelim, Ned. Şerif gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Doctor: The Marshall's gone.</b> | Şef gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Do you need a good lawyer?</b> | İyi bir avukata ihtiyacın var mı? İyi bir avukata ihtiyacın var mı? İyi bir hakime ihtiyacım var. İyi bir avukata ihtiyacın var mı? İyi bir hakime ihtiyacım var. İyi bir avukata ihtiyacın var mı? İyi bir hakime ihtiyacım var. İyi bir avukata ihtiyacın var mı? İyi bir hakime ihtiyacım var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I need a good judge.</b> | İyi bir hâkime ihtiyacım var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What happened to Coke Hayes?</b> | Poke Hayes’e ne oldu? Poke Hayes'e ne oldu? Vurulup attan düşen adama? Poke Hayes'e ne oldu? Vurulup attan düşen adama? Coke Hayes'e ne oldu? Vurulup attan düşen adama? Coke Hayes'e ne oldu? Vurulup attan düşen adama? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The old fellow shot off his horse.</b> | Vurulup atından düşen adam. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Dead as well.</b> | O da öldü. O da öldü. Bu muhabbet artık bitsin. O da öldü. Bu muhabbet artık bitsin. O da öldü. Verdiği hasar son buldu. O da öldü. Verdiği hasar son buldu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>His depredations have come to an end.</b> | Başka beyanat yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Your friend Rooster does not collect many prisoners.</b> | Arkadaşın Rooster fazla mahkum toplayamaz. Arkadaşın Rooster pek fazla mahkum tutuklayan biri değil. Arkadaşın Rooster pek fazla mahkum tutuklayan biri değil. Arkadaşın Rooster pek fazla mahkum tutuklayan biri değil. Arkadaşın Rooster pek fazla mahkum tutuklayan biri değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He is not my friend.</b> | O benim arkadaşım değil. Arkadaşım değil. Arkadaşım değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He has abandoned me to a congress of louts.</b> | Eşkıya katliamlarına karışmış eğreti bir adam o. Dağlarda kan döken çarpık biri. İçinden geçeni hiç gizlemiyorsun. Dağlarda kan döken çarpık biri. İçinden geçeni hiç gizlemiyorsun. Beni sizin gibi kaba tiplere bırakıp gitti. İçinden geçeni hiç gizlemiyorsun. Beni sizin gibi kaba tiplere bırakıp gitti. İçinden geçeni hiç gizlemiyorsun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You do not varnish your opinion.</b> | Fikrini söylerken nezakete ihtiyaç duymuyorsun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Doctor: Are we off?</b> | Gidiyor muyuz? Tamam mıyız? Dur da şunları dilimleyip ateşe atalım. Tamam mıyız? Dur da şunları dilimleyip ateşe atalım. Tamam mıyız? Katy Flyer'dan kazandıklarımızı bölüşelim. Tamam mıyız? Katy Flyer'dan kazandıklarımızı bölüşelim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Let us cut up the winnings from the Katy Flyer.</b> | Biraz müsaade et şu atlara biraz daha şekerli yemiş verelim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They'll be time for that at the old place.</b> | Eski mekanda bunun için zaman olacak. Eski mekanda bunun için vaktimiz olacak. Eski mekanda bunun için vaktimiz olacak. Eski mekanda bunun için vaktimiz olacak. Eski mekanda bunun için vaktimiz olacak. | True Grit-4 | 2010 |