Search
English Turkish Sentence Translations Page 166830
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
How the hell should I know? I'm gonna check the front of my car. | Nereden bilebilirim ben? Arabamın önünü kontrol edeceğim. Ben nereden bileyim? Arabamın önünü koklayacağım. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
If it smells like ass, I'm gonna beat you like a runaway slave. | Eğer kıç kokuyorsa, seni iyice pataklayacağım. Eğer senin kıçın gibi kokuyorsa, seni kaçan bir köleyi döver gibi döveceğim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
No no, all right, all right, all right. | Hayır hayır! Pekala pekala! Hayır, hayır, tamam, tamam. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
All right what? Maybe I heard something. | Pekala ne? Belki birşey duymuşumdur. Tamam, ne? Bir şeyler duymuş olabilirim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Tell me what you heard. | Bana duyduklarını anlat. Ne duyduğunu söyle. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Something about a lot of merchandise in play. That's all. | Sadece satışta olan bir dolu üründen bahsedildi. O kadar. Büyük miktarda malın piyasaya sürüldüğünü. Hepsi bu. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Ooh. You know how I can tell you're lying? | Bana yalan söylediğini hissedebiliyorum. Yalanını nasıl anlıyorum, biliyor musun? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I can smell the bullshit coming out of your mouth. | Ağzından akan saçmalıkların kokusunu alabiliyorum. Ağzından çıkan palavraların kokusunu alıyorum. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
No, all right! Maybe I know one of the guys, huh? | Hayır, pekala! Belki içlerinden birini tanıyorumdur? Hayır, peki! Adamlardan birini tanıyor olabilir, tamam mı? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Well, hook me up. Tell him you found a buyer. | Pekala, bağla beni ona. Ona alıcı bulduğunu söyle. Beni bağla. Ona bir alıcı bulduğunu söyle. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Oh, man, he already got a buyer. You're too late. | Dostum, çoktan birini buldular. Sen geç kaldın. Dostum, zaten bir alıcısı var. Geç kaldın. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Tell him I'll double his price. I can get 20 grand cash right now. | Ona iki katını vereceğimi söyle. 20 bin hazır edeceğimi de söyle. Fiyatı ikiye katlayacağımı söyle. Hemen yirmi bin nakit bulabilirim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
20 grand? Man, that'll only get you a taste, dawg. | 20 bin? O zaman ancak tadına bakabilirsin malın. Yirmi bin mi? Onunla sadece tadına bakabilirsin, dostum. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
A taste is all I need. | Ben de onu istiyorum zaten. Bana sadece tadı gerekiyor. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Hook me up. Now. | Hemen beni bağla. Şimdi! Bağla beni. Hemen! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
$38.50. That was very nice drive in, Mr., uh... | 38 dolar. Güzel bir yolculkutu bay... 38 buçuk dolar. Güzel bir yolculuktu, Bay... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
is it Bedwetter? Bedwe teer. | Bedwetter mi? Bedwe teer. ...Bedwetter mı? Bedweteer. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I see you're from Turkey, Mr. Budweeder. | O sanırım sz Türkiye'densiniz. Bay Bedwe teer. Türkiye'den olduğunuzu görüyorum, Bay Budweeder. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I've got $20, $40. There you go. Keep the change. | İşte 20 ve 40. Buyurun. Üstü kalsın. Yirmi, kırk, buyurun. Üstü kalsın. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I was in Turkey recently, uh... | Geçenlerde Türkiye'ye ziyarette... Geçenlerde Türkiye'deydim de... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Santos, what's cracking, dawg? | Santos, naber dostum? Santos, n'aber, dostum? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Yo, I need 20 grand. Yeah, don't we all? | 20 bine ihtiyacım var. Evet, kimin yok ki? Yirmi bin dolar gerek. Evet, kime gerekmez ki? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I need that in non sequential unmarked bills, and I'm in a hurry. | Sıralı olmasınlar ve kaydedilmemiş olsunlar. Acele istiyorum. Sıralı olmayan, işaretsiz banknotlar gerek, acelem var. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I'm not your personal ATM, man. | Ben senin kişisel bankamatiğin değilim dostum. Kişisel bankamatiğin değilim, dostum. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Come on, Santos. | Hadi, Santos. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You know you're gonna give it up, so cut the bullshit. | Sonunda pes edeceğini biliyorsun. O yüzden uzatmayalım. Pes edeceğini biliyorsun, o yüzden bu zırvaları kes. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Hey, I don't have that kind of cash down here right now. | Burada o kadar nakitim bile yok. Şu anda o kadar nakdim yok. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Nuh uh. See? You're lying. Now I personally logged a million in cash | Bak, gördün mü? Yalan söylüyorsun. Ben kendim 1 milyonluk nakit getirdim... Yalan söylüyorsun. Bizzat ben, geçen ay... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
into that vault right over there just last month | ...geçen ayki olaydan. ...şu kasaya bir milyon dolar koydum,... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
on a case we both know hasn't gone to trial yet, | Daha mahkemesi bile olmadı. ...daha mahkemeye çıkmadığını ikimiz de biliyoruz,... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
so you're still holding. | Yani hala sende olmalı. ...yani hâlâ sende. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
What happened between us, Santos? | Aramızdaki ilişkiye ne oldu Santos? Bize ne oldu, Santos? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Where the love, dawg? | Aşk nerede dostum? Sevgi nerede, dostum? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You realize it's my ass if you come up short again. | Bir sorun olursa benim başım belaya girecek, biliyorsun. Yine eksik getirirsen, benim başım yanacak. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
It's just flash money. I'll have it back this afternoon. | Sadece göstermelik para. Öğleden sonra geri getireceğim. Sadece göstermek için. Öğleden sonra getireceğim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Come on, now go and get that. | Hadi, gidip getir. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I'll have the paperwork done by the time you get back. | Döndüğün zaman kağıt işlemlerini ben halletmiş olacağım. Sen dönene kadar, evrakları hallederim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
All right, but I need that money back here by 4:00. | Pekala ama saat 4 olmadan o para burada olmalı. Pekâlâ, ama paranın saat dörde kadar burada olması gerek. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You can trust me, man. | Bana güvenebilirsin, dostum. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Come on now. I'm in a hurry. Chop chop. | Hadi. Acelem var. Marş. Hadi. Acelem var. Marş marş. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Work that combination, baby. | Şifreyi gir, bebek. Şifresini gir, bebeğim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Look, man, they'll give you a taste, then they'll tell you | Bak dostum. Sana bir numune ve ardından da... Bak, dostum, sana tadımlık verecekler ve parayı nereye... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
where to bring the money. They don't want the goods and the cash | ...parayı nereye getireceğini söyleyecekler. Mallarla paranın aynı yerde... ...getireceğini söyleyecekler. Malın ve nakdin aynı yerde olmasını... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
in the same spot. Booty, I do this for a living. | ...olmasından pek hoşlanmazlar. Booty, bunu yaşamak için yapıyorum. ...istemiyorlar. Booty, bu, geçinmek için yaptığım iş. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Look, I don't know these guys. They're from out of town. | Bak, bu herifleri tanımıyorum. Onlar buradan değiller. Bu adamların tanımıyorum. Şehir dışından geliyorlar. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
What do you know, Booty? | ne biliyorsun sen, Booty? Ne biliyorsun ki, Booty? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
This is the place, man. He'll give you a gun and a phone now | İşte burası. Sana bir silah ve telefon verecekler. Burası, dostum. Bir silah ve telefon verecek... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
and call you later for the money. | Para için de sonradan arayacaklar. ...ve para için arayacak. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Take the corner seat at the counter | Girişte, köşedeki sandalyeye otur. Tezgâhın köşesindeki tabureye otur... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
and be carrying a "USA Today." A "USA Today," the newspaper. | USA Today gazetesi okuyacaksın. USA Today. Gazete işte. ...ve bir "USA Today" taşıman gerek. "USA Today" gazete var ya. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Look, man, I did what you asked me to do. I'm done with this. | Bak dostum. Ben üzerime düşeni yaptım. Benden bu kadar. Dostum, istediğini yaptım. Buradaki işim tamamlandı. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You better hurry up, man. | Acele etsen iyi olur. Acele etsen iyi olur, dostum. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
By this time tomorrow, the guns will be gone. | Yarın bu saatlerde, silahlar gitmiş olacak. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You want a taste? Pardon me? | Tadına bakmak ister misin? Afedersiniz? Tadına bakmak istemedin mi? Anlayamadım? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
There's your taste. That's my taste? | İşte sana numune. Numune mi? İşte tadımlık. Tadımlığım bu mu? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Wait for our call. | Aramamızı bekle. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
He's got a gun. | Silahı var! Silahı var. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
No no, this is not... No no no, it's not my gun. | Hayır hayır. Bu benim... Hayır hayır. Bu benim değil! Hayır, bu benim... Hayır, bu benim değil. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
It's the man that was sitting here he j... he just left. | Az önce...Az önce burada oturan adam bırakıp gitti. Burada oturan adamın, o da az önce çıktı. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Oh oh! He's got a gun, man! | Adamın silahı var! Silahı var! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
It's going back in the bag. Back in the bag. | Çantaya koyuyorum! Çantaya! Torbaya dönecek. Torbaya dönüyor. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Drop the gun! Ah! | Silahı at! Silahını bırak! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Drop the gun! Now! Yes. | Silahı at! Şimdi! Evet. Silahı at! Hemen! Evet. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Yes, the gun's going down. Drop it! | Evet, silahı indiriyorum. At hemen! Evet, silahı atıyorum. At! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
The gun is going down. Gun is down. | Silahı indiriyorum. Silah indi. Silahı bırakıyorum. Bıraktım. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Gun is down. Just shut up. | Silah indi. Çeneni kapa. Bıraktım. Kapa çeneni. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
All right. Ah! | Pekala. Peki. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You picked the wrong day to pull a stick up, dickwad. | Burada oynaşmak için yanlış zamanı seçtin serseri. Soygun için yanlış günü seçtin, pislik. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
It's not my gun. Some guy gave it to me. | O benim silahım değil. Adamın biri verdi bana. O benim silahım değil. Adamın biri verdi. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
What guy? Some guy. He gave me a bag, | Ne adamı? Biris işte. Bana bir paket verdi. Ne adamı? Adamın biri, bir torba verdi,... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
and he said, "Taste it. Taste it." He said what? | Ve bana, "Tadına bak, tadına bak." dedi. Ne dedi? ...ve "Tadına bak" dedi. Ne dedi? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Something about a taste. Tell me what he said, | Tatla ilgili birşeyler söyledi. Bana ne söylediğini anlat. Tatla ilgili bir şey. Şimdi adamın dediğini... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
exactly word for word what he said. | Ne söylediyse kelimesi kelimesine anlatacaksın. ...kelimesi kelimesine söyleyeceksin. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
He said, "That's your taste," but there was nothing to taste, | Bana, "İşte tadına bak" dedi. Ama tadına bakacak birşey yoktu. Dedi ki, "İşte tadımlığın," ama tadına bakacak bir şey yoktu... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
just a phone and a gun. Look, I just went in for a cof... | Sadece telefon ve silah. Bak benim bir konferans... ...sadece bir telefon ve silah vardı. Sadece bir kahve içmek için... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Oh shit. They think you're me. They think I'm black? | Oh lanet. Seni ben sanıyorlar. Beni zenci mi sanıyorlar? Kahretsin. Seni ben sandılar. Beni zenci mi sandılar? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
No, they don't think you're... A.T.F. | Hayır öyle sanmıyorlar...Polis! Hayır, zenci olduğunu sanmadı... ATF. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You're coming with me. | Benimle geliyorsun! Benimle geliyorsun. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
What? I have done nothing wrong! | Ne? Ben yanlış birşey yapmadım. Ne? Yanlış bir şey yapmadım! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Well, Simon? It's coming. | Peki, Simon? Geliyor. Simon? Geliyor. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
All right, I got him. | Pekala, yakaladım. Tamamdır, buldum onu. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
"Fiddler, Andy. Milwaukee, Wisconsin." | "Fiddler, Andy. Milwaukee, Wisconsin." | The Man-1 | 2005 | ![]() |
He's not federal, he's not local, no law enforcement. | Federal değil. Buralı değil. Polis değil. Federal değil, burada yaşamıyor, polis değil. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
No sheet. He's clean. Yeah, he's too clean. | Adam temiz. Evet ama fazla temiz. Sabıkası yok. Temiz. Evet, aşırı temiz. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Screw him. No, wait a minute. | Boşver onu. Hayır, bekleyin. Bırak gitsin. Bekle bir dakika. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
"Istanbul, Turkey. Customs. | İstanbul, Türkiye. Gümrük. "İstanbul, Türkiye. Gümrük." | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Trafficking." Turkey? He do any time? | Trafik. Türkiye? "Kaçakçılık." Türkiye mi? Hapse girmiş mi? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Interpol shows an outstanding warrant. He got away from the Turks? | İnterpol adamı arıyormuş. Herif Türk'lerin elinden mi kaçmış? Interpol arama emri çıkarmış. Türklerden kaçabilmiş mi? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
No shit. This guy's gotta be smarter than he looks, huh? | Hadi be. Adam göründüğünden daha zeki birisi demek ki. Hadi be. Bu adam göründüğünden de zeki olmalı, ha? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Well, he can't be any dumber than he looks. | Bundan daha aptal görünmesi imkansız zaten. Göründüğünden aptal olamaz. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
So what's this guy look like? | Bu adam neye benziyordu peki? Bu adam nasıl biri? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Well, he, uh... he had very good teeth. | Dişleri oldukça iyiydi. Dişleri çok güzel. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
What does he look like? He looks good. He looks good. | Adam neye benziyordu? İyi görünüyordu. iyi görünüyordu. Nasıl görünüyor? İyi görünüyor. İyi. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
He had a very nice face, very handsome face. | Hoş bir yüzü vardı. Yakışıklı bir surat. Güzel, yakışıklı bir suratı var | The Man-1 | 2005 | ![]() |
He was a very attractive man. | Çok çekici bir adamdı. Çok çekici biri. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
N... not to me. | H..Hayır. Öyle değil. Bana göre değil tabii. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Uh, I mean, I am married to a woman. | Ben evli bir erkeğim. Bir kadınla... Yani, bir kadınla evliyim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
And even if I wasn't married, | Ama yine de, evli olmasaydım bile... Evli olmasaydım bile... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I don't mean that kind of attractive. Personally, | O anlamda çekicilikten bahsetmemiştim. ...öyle bir çekiciliği yok. Bence... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
he was not attractive to me. Describe him to me. | Bana göre çekici değildi. Onu bana tarif et! ...bana pek çekici gelmedi. Bana tarif et. | The Man-1 | 2005 | ![]() |