Search
English Turkish Sentence Translations Page 148399
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| My horse needs shoeing. | Atımın nallanması lazım. | Shaman-1 | 1996 | |
| It's been a while since we saw one. | Birisini buralarda görmeyeli uzun zaman olmuştu. | Shaman-1 | 1996 | |
| Hey, Bouriate! | Hey, Bouriate! | Shaman-1 | 1996 | |
| You've got work. | Sana iş düştü. | Shaman-1 | 1996 | |
| Outside. | Hemen dışarıda. | Shaman-1 | 1996 | |
| Let's take a look. | Güzel, bana gösterecek misin? | Shaman-1 | 1996 | |
| Anatoli? | Anatoli? | Shaman-1 | 1996 | |
| What kind of horse is it? | Ne tür bir at bu? | Shaman-1 | 1996 | |
| A 7 year old Yakut. | Yaklaşık yedi yaşında bir Yakut. | Shaman-1 | 1996 | |
| It's a fine beast. | Güzel bir hayvan. | Shaman-1 | 1996 | |
| Does it mind being shoed? | Nallamak acaba basit olacak mı? | Shaman-1 | 1996 | |
| I don't know. It's the first time. | Bilmiyorum. Sanırım, ilk seferi. | Shaman-1 | 1996 | |
| Is that a horse or a bear? | Sence bu at mı, ayı mı? | Shaman-1 | 1996 | |
| The rider's the bear! | Bence binicisi ayı! | Shaman-1 | 1996 | |
| With the hair he's got, | Haklısın, bu sakalla... | Shaman-1 | 1996 | |
| anybody could make the mistake. | ...herkes aynı hataya düşer. | Shaman-1 | 1996 | |
| Where did you get your horse? There aren't any here. | Bu atı nereden buldun? Bu yörede bunlardan pek kalmadı. | Shaman-1 | 1996 | |
| ... the man's on a magic horse. | Sihirli atın üzerindeki adam. | Shaman-1 | 1996 | |
| That's what the Asians say. | Bu Asyalıların anlattığı bir hikaye. | Shaman-1 | 1996 | |
| They disappear when you see them. | Onları gördüğünde kayboluyorlarmış. | Shaman-1 | 1996 | |
| What rubbish! | Deli saçmalığı! | Shaman-1 | 1996 | |
| They say he's an escaped prisoner. | Kaçak bir mahkum olduğunu söylüyorlar. | Shaman-1 | 1996 | |
| They say you can't survive alone in the taiga. | Tundra ormanlarında yalnız başına hayatta kalamazsın, diyorlar. | Shaman-1 | 1996 | |
| But people from here are sure it's true | Ama buradan olan insanlar bunun doğruluğuna emin. | Shaman-1 | 1996 | |
| Are you going far | Nallanmış atınla... | Shaman-1 | 1996 | |
| with your nag? | ...çok uzaklara mı gideceksin? | Shaman-1 | 1996 | |
| Take the road to Ba�kal, | Bu yolu takip et sonra... | Shaman-1 | 1996 | |
| then follow your nose. | ...Baykal'ı göreceksin. Sonra da düz devam et. | Shaman-1 | 1996 | |
| Thanks. Now get going! | Sağ ol. Haydi, acele et. | Shaman-1 | 1996 | |
| get going! | Acele et! | Shaman-1 | 1996 | |
| Isn't that him? | Bakın o işte! | Shaman-1 | 1996 | |
| Catch him! | Yakalayın onu, gaza bas! | Shaman-1 | 1996 | |
| They think I'm mad. | Herkes deli olduğumu sanıyor. | Shaman-1 | 1996 | |
| It doesn't matter. | Önemli değil ama. | Shaman-1 | 1996 | |
| One day I'll finish the boat and leave with my pigeons. | Bir gün bu gemiyi tamir edeceğim ve güvercinlerimle ayrılacağım. | Shaman-1 | 1996 | |
| Then they'll get letters... | Sonra mektupları alacaklar... | Shaman-1 | 1996 | |
| from Australia | ...Avustralya'dan... | Shaman-1 | 1996 | |
| brought back by Captain Cook. | ...Kaptan Cook tarafından getirilen... | Shaman-1 | 1996 | |
| From Liverpool | ...Liverpool'dan... | Shaman-1 | 1996 | |
| by admiral Nelson. | ...büyük Amiral Nelson'dan... | Shaman-1 | 1996 | |
| From Paris | ...Paris'ten... | Shaman-1 | 1996 | |
| by captain Nemo. | ...Kaptan Nemo'dan... | Shaman-1 | 1996 | |
| From the North Pole | ...Kuzey Kutbu'ndan... | Shaman-1 | 1996 | |
| by captain Krusenstern. | ...Kaptan Krusenstern'den. | Shaman-1 | 1996 | |
| Well, | Söyle bana, | Shaman-1 | 1996 | |
| don't you believe me? | dediklerime inanmıyor musun? | Shaman-1 | 1996 | |
| What's your dream? | Bana rüyanı anlat. | Shaman-1 | 1996 | |
| A nice hot bath. | Güzel, sıcak bir banyo. | Shaman-1 | 1996 | |
| I see. | Banyo mu? | Shaman-1 | 1996 | |
| When I play my guitar, the prison vanishes. | Gitarımın sesiyle, hapishane gözden kaybolur. | Shaman-1 | 1996 | |
| I'll never see the sky again in my life. | Yaşamımda asla gökyüzünü görmeyeceğim. | Shaman-1 | 1996 | |
| May my throat be cut and my veins slit. | Boğazımı kesecekler, damarlarım yarılacak. | Shaman-1 | 1996 | |
| So long as nobody touches my silver strings. | Kimse gümüş tellerime dokunmayacak. | Shaman-1 | 1996 | |
| I'll enter the earth, I'll die instantly | Toprağa gireceğim, anında öleceğim. | Shaman-1 | 1996 | |
| Who will defend my youth? | Gençlik yılları mı kim savunacak? | Shaman-1 | 1996 | |
| My soul has been raped and torn apart. | Ruhumu çaldılar, onu parçaladılar. | Shaman-1 | 1996 | |
| But don't let anybody touch my silver strings. | Ama izin vermeyin kimseye, gümüş tellerime dokunmasına. | Shaman-1 | 1996 | |
| What are you telling him? | Bana ne dediği söylesene. Ne diyorsun? | Shaman-1 | 1996 | |
| That our horses aren't as beautiful. | Atlarımızın onun kadar harika olmadığı söyledim. | Shaman-1 | 1996 | |
| Do you have horses? | Teşekkür ederim. Atınız var mı? | Shaman-1 | 1996 | |
| Yes, one or two. | Evet iki tane atımız var. | Shaman-1 | 1996 | |
| What's he called? | Adı ne? | Shaman-1 | 1996 | |
| He's called... | Adı... | Shaman-1 | 1996 | |
| Horse. | ...at. | Shaman-1 | 1996 | |
| That's not a name. | At bir isim değil. | Shaman-1 | 1996 | |
| Where are your parents? Over there. | Aileniz nerede? Birazcık ileride. | Shaman-1 | 1996 | |
| The girls told me you have horses. | Kızlar atlarınızın olduğunu söyledi. | Shaman-1 | 1996 | |
| I'd like to sell mine. | Benimkini size satmak istiyorum. | Shaman-1 | 1996 | |
| He's barely eight. | Sekiz yaşında. | Shaman-1 | 1996 | |
| He's gentle | Binmesi zor değil ve... | Shaman-1 | 1996 | |
| and in good shape. | ...çok sağlıklı. | Shaman-1 | 1996 | |
| How much do you want? | Ne kadar istediğini söyle. | Shaman-1 | 1996 | |
| How much? | Bir rakam söyle. | Shaman-1 | 1996 | |
| I don't know. How much can you pay? | Fikrim yok. Ne kadar ödeyebilirsiniz? | Shaman-1 | 1996 | |
| Why sell him if he's in good shape? | Sağlıklı ise neden satmak istiyorsun? | Shaman-1 | 1996 | |
| I have to go away. | Uzun bir yolculuk yapmak zorundayım. | Shaman-1 | 1996 | |
| Far away. | Çok uzun bir yolculuk. | Shaman-1 | 1996 | |
| We travel too but we don't abandon our horses. | Biz de yolculuk yaparız bu yüzden atlarımızı bırakmayız. | Shaman-1 | 1996 | |
| But I can't keep him. | Ama daha fazla yanımda tutamam. | Shaman-1 | 1996 | |
| Did you steal him? | Çaldın mı? | Shaman-1 | 1996 | |
| He's mine | Benim. | Shaman-1 | 1996 | |
| and nobody else's. | Benim, başka kimsenin değil. | Shaman-1 | 1996 | |
| I'll give you 200. | Tamam, sana 200 veririm. | Shaman-1 | 1996 | |
| 250 with the saddle. | Eyerle birlikte 250. | Shaman-1 | 1996 | |
| Come back if you want to sell the violin. | Kemanını satmak istiyorsan, çekinme. | Shaman-1 | 1996 | |
| OFF LlCENCE | İçki dükkanı. | Shaman-1 | 1996 | |
| He stinks... | Pis kokuyor. | Shaman-1 | 1996 | |
| Like a skunk. | Kokarca gibi kokuyor. | Shaman-1 | 1996 | |
| Do you see his touch? | Dokundu mu size? | Shaman-1 | 1996 | |
| Do you think you're in the taiga? | Tundrada olduğunu mu sanıyorsun? | Shaman-1 | 1996 | |
| Don't drink like that! | Bu kadar içme! | Shaman-1 | 1996 | |
| To recover from a hangover, | Bir sarhoştan geri almak için... | Shaman-1 | 1996 | |
| the animals send the tortoise to get another vodka. | ...hayvanlar ,kaplumbağayı başka bir votka almaya yollamış. | Shaman-1 | 1996 | |
| It's gone for an hour, two hours... | Bir saat olmuş, iki saat olmuş... | Shaman-1 | 1996 | |
| It's still on the doorstep. | Kamplumbağa hala kapı ağzındaymış. | Shaman-1 | 1996 | |
| "If you bother me, I won't go at all". | "Canımı sıkarsan, hiç gitmem" demiş. | Shaman-1 | 1996 | |
| 158 kilos. | 158 kilo. | Shaman-1 | 1996 | |
| 56. | 56 kilo. | Shaman-1 | 1996 | |
| Do you know when there's a train for Moscow? | Moskova'ya önümüzdeki tren ne zaman, biliyor musunuz? | Shaman-1 | 1996 | |
| Maybe tomorrow. | Bilmiyorum, belki yarın bir tane vardır. | Shaman-1 | 1996 |